Evlenmenin Mutlak Butlanı Davası

blog-1-1024x544

Evlenmenin mutlak butlan davası Türk Medeni Kanunu’nun 145’nci ve 147’nci maddeleri arasında düzenlenmiştir. Türk Medeni Kanunu’nun 145’nci maddesinde mutlak butlan davasının sebepleri gösterilmiştir. Bu maddeye göre: 

‘‘Aşağıdaki hâllerde evlenme mutlak butlanla batıldır: 

  1. Eşlerden birinin evlenme sırasında evli bulunması, 
  2. Eşlerden birinin evlenme sırasında sürekli bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun bulunması, 
  3. Eşlerden birinde evlenmeye engel olacak derecede akıl hastalığı bulunması, 

4. Eşler arasında evlenmeye engel olacak derecede hısımlığın bulunması.’’ diyerek hüküm altına almıştır. Hüküm incelendiğinde hangi sebepler ile mutlak butlan davası açılabileceği açıkça gösterilmiştir. Yukarıdaki sebeplerin varlığı halinde evlilik geçersiz bir şekilde kurulmuştur. Geçersiz bir şekilde kurulmuş olan evlilik kendiliğinden sonlanmamaktadır. Geçersiz bir şekilde kurulmuş olan evliliğin sonlanabilmesi için hâkim kararına ihtiyaç vardır. Hâkim kararı alınana kadar yapılmış olan evlilik geçerli bir evliliğin bütün sonuçlarını doğuracaktır.

1) Eşlerden birinin evlenme sırasında evli bulunması,

TMK md. 130’a göre yeniden evlenmek isteyen kimse, önceki evliliğinin sona ermiş olduğunu ispat etmek zorundadır. Bu hükme rağmen evlenme sırasında eşlerden birinin evli bulunması durumunda, evlilik TMK md. 145’e göre mutlak butlanla batıldır. Evliyken yeniden evlenen bir kimsenin önceki evliliği mutlak butlan kararı verilmeden önce sona ermişse ve ikinci evlenmede diğer eş iyi niyetli ise, bu evlenmenin butlanına karar verilemeyecektir.

2) Eşlerden birinin evlenme sırasında sürekli bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun bulunması,

TMK md. 125’e göre ayırt etme gücüne sahip olmayanlar evlenemezler. Bu hükme rağmen eşlerden birinin evlenme sırasında sürekli bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun ise evlilik TMK. md. 145’e göre göre mutlak butlanla batıldır.

3) Eşlerden birinde evlenmeye engel olacak derecede akıl hastalığı bulunması,

TMK md. 133’e göre, akıl hastaları, evlenmelerinde tıbbi sakınca bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporuyla anlaşılmadıkça evlenemezler. Bu hükme rağmen eşlerden birinde evlenmeye engel olacak derecede akıl hastalığı bulunuyorsa ise evlilik TMK md.145’e göre mutlak butlanla batıldır.

4) Eşler arasında evlenmeye engel olacak derecede hısımlığın bulunması,

TMK md 129’da ‘‘Hısımlık’’ başlığı altında kimlerin birbirleriyle evlenmesinin yasak olduğu açık bir şekilde düzenlenmiştir. Bu hükme rağmen eşler arasında evlenmeye engel olacak derecede hısımlığın bulunması durumunda evlilik TMK md. 145’e göre mutlak butlanla batıldır.

Mutlak Butlan Davasını Kimler Açabilir?

Mutlak butlan davası, Cumhuriyet savcısı tarafından re ’sen açılır. Bunun yanı sıra bu dava, ilgisi olan herkes tarafından da açılabilir. Sona ermiş bir evliliğin mutlak butlanı Cumhuriyet savcısı tarafından re ’sen dava edilemez; fakat her ilgili, mutlak butlanın karara alınmasını isteyebilir. Ayırt etme gücünün sonradan kazanılması veya akıl hastalığının iyileşmiş olması durumlarında mutlak butlan davası yalnız ayırt etme gücünü sonradan kazanan veya akıl hastalığı iyileşen eş açabilir.

Mutlak Butlan Davasında Zamanaşımı

Yasa koyucu, evliliğin mutlak butlanla batıl olması durumunda, mutlak butlan davasına ilişkin herhangi bir zamanaşım süresi düzenlememiştir. Buna göre mutlak butlan davası her zaman açılabilir.

Mutlak Butlan Davasında Görevli ve Yetkili Mahkeme

Mutlak butlan davasında görevli mahkeme aile mahkemeleridir. Aile mahkemelerin bulunmadığı yerlerde Asliye Hukuk mahkemeleri görevlidir. Yetki ve yargılama usulü bakımından boşanmaya ilişkin hükümler uygulanacaktır.

İlgili Yargıtay Kararları

Akıl hastalığının sonradan iyileşip iyileşmediği veya ayırt etme gücünü sonradan kazanıp kazanmadığı hususunda alınmalıdır.

‘‘Türk Medeni Kanunu’nun 145/2. maddesindeki sebeple evliliğin iptaline karar verilebilmesi için, eşlerden birinin evlenme sırasında sürekli bir nedenle ayırt etme gücünden yoksun bulunması şarttır. Ayırt etme gücünün sonradan kazanılması durumunda, mutlak butlan davasını yalnız ayırt etme gücünü sonradan kazanan veya akıl hastalığı iyileşen eş açabilir. (TMK. md. 147/2) Taraflar 19.03.2002 tarihinde evlenmişlerdir. Akit tarihinde davalının “psikotik bozukluk” denilen akıl hastalığına maruz bulunduğu, bu nedenle ayırt etme gücünden yoksun olduğu Adli Tıp 4. İhtisas Kurulunun 21.04.2010 tarihli 1362 sayılı raporu ile belirlenmiştir. Ne var ki aynı raporda, davalının kurulda 25.02.2009 tarihinde yapılan muayenesinde “fiil ehliyetine müessir, hareket serbestisi ile olayları kavrayıp onlardan sağlıklı sonuçlara varabilme yeteneğini kaldıracak mahiyet ve derecede herhangi bir psikotik araz saptanmadığından” söz edilmiş, bunun devamında ise “remisyonda psikotik bozukluk tespit edildiği” ifadesine yer verilmiştir. Adli Tıp 4. İhtisas Kurulunun sözü edilen raporu, davalının muayenesinin yapıldığı tarih itibarıyla ayırt etme gücünü kazandığını veya hastalığının iyileştiğini gösterir nitelikte olmayıp kendi içinde çelişkilidir. Bu durumda davalının akıl hastalığının sonradan iyileşip iyileşmediği veya ayırt etme gücünü sonradan kazanıp kazanmadığı hususunda 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanununun 15. maddesi gereğince Adli Tıp Genel Kurulundan rapor alınması ve hasıl olacak sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken bu yön üzerinde durulmadan eksik inceleme ile hüküm tesisi doğru bulunmamıştır.’’ (Yargıtay 4. H.D. 14.07.2011 gün 2011/11246 E. 2011/12319 K. sayılı ilamı)

Evlenmenin butlanına karar verilmiş olması yoksulluk nafakası istenmesine engel değildir.

‘‘Davacı, istediği tedbir nafakasının boşanmadan sonra da devam etmesini istediğini bildirdiğine göre; devam etmesi istenen nafakaya iştirak nafakası denilmiş olmasının maddi hataya dayalı olduğu, kastedilen nafakanın yoksulluk nafakası olduğu kabul edilmelidir. Evlenmenin butlanına karar verilmiş olması yoksulluk nafakası istenmesine engel değildir (TMK.md.158/2). Bu nedenle, mahkemece davacının yoksulluk nafakası istemi hakkında, olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi gerekirken (HMK.d.297/2), bu konuda bir karar verilmemesi usul ve yasaya aykırı olup; bozmayı gerektirmiştir.’’ (Yargıtay 2. H.D. 12.12.2011 gün 2010/22247 E. 2011/21758 K. sayılı ilamı)

Bu gönderiyi paylaş